• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam1096
Toplam Ziyaret5160202
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Şikayet Etmeye Hakkınız Var mı Acaba?
21/07/2016

Şikayet Etmeye Hakkınız Var mı Acaba?

Bazı kimseleri anlamak gerçekten çok zor? Hem yanlış bilgileri din diye anlatıp milleti cahil bırakıyor hem birilerinin eline koz veriyor hem de kalkıp verdiği kozu kullananların yaptıkları hezeyanlardan/ rezaletlerden şikâyet ediyor.

Örneğin Hz. Peygamber’in 53 yaşında iken, henüz 9 yaşında olan Hz. Âişe ile evlendiğini ısrarla savunuyor; sonra da kalkıp Danimarkalı bir karikatüristin, “Hz. Muhammed’i küçük bir kız çocuğunun elinden tutarak çizdiği ve sübyancı olduğunu ima ettiği” karikatürden dolayı eleştiriyor, kızıyor, köpürüyor. Oysa kendisi de bunu yazılı veya sözlü yapıyor ve İslam düşmanlarının, müşriklerin ve münafıkların eline büyük bir koz veriyor; ateistlerin böyle bir söylemi kullanarak gençleri dinden soğutmalarına zemin/ imkân hazırlıyor.

Ancak Hz. Âişe’nin Hz. Muhammed ile evlendiğinde 18 veya 19 yaşlarında olduğunu söyleyenlerin “ciddi delillerini” görmek istemiyor; bunu kabul etmiyor ve bunu savunanları da sapık ilan ediyor. Bu ne büyük bir akıl tutulmasıdır! Bu ne büyük bir basiretsizliktir! Bu ne büyük bir beyinsizliktir!

Aynı şekilde bu zihniyet sahipleri, “kıyametin büyük alametleri” olduğunu her yerde söylüyor, yazıyor, savunuyor; sonra da kalkıp bu alametlerden iki tanesi olan “Nüzul-ü İsâ” ve “Mehdî’nin gelişi” konularını istismar ederek insanları kandıran, beyinlerini yıkayan, beklenen mehdînin kendisi olduğuna inandıran, sinsi emellerine alet eden, müritlerinin hayatlarını karartma ve ömür boyu cezaevinde çürütme pahasına çılgınca eylemlere giriştiren ve şer odaklarının taşeronu olduğu gün gibi açık olan adamların yaptıklarından şikâyet ediyor. Oysa Mehdî olduğuna gönülden inandıkları hocalarının “güçlü dinî saygı uyandıran, üstüne titrenilen, Tanrı ile görüşen, hürmet duyulan, mukaddes, tapınılacak ve uğrunda can verilecek derecede sevilen, dokunulmaması ve karşı çıkılmaması gereken” birisi olduğuna inandırılmasında kendi sağladığı büyük katkıyı/ payı unutuyor. Hâlâ Hz. Peygamber’in adını kullanarak “Nüzul-ü İsâ” ve “Mehdî’nin gelişi”ni de içeren kıyametin alametlerini savunuyor, milleti yanlış bilgilendiriyor, müslümanların gafil avlanmalarına neden oluyor ve çürük dinî bilgileri sağlam dinî bilgilermiş gibi sunmaya devam ediyor.

Ancak Kur’ân-ı Kerîm’de küresel kıyametin hiçbir alametinden bahsedilmediğini, sadece “kıyametin kopuşu esnasında yaşanacakların haber verildiğini”, ansızın kopacak kıyâmetin hiçbir alametinin olamayacağını, rivayetlerde anlatılanların problemli mevzûlar olduğunu söyleyenlerin ciddi delillerini görmek istemiyor; bunu kabul etmiyor ve bunu savunanları da “sünnet düşmanı, hadis düşmanı, Kur’ân müslümanı!” diyerek suçluyor ve onlara hain gözüyle bakıyor. Öyleyse bu büyük bir akıl tutulması, büyük bir basiretsizlik ve büyük bir beyinsizlik değilse nedir?

Aynı şekilde keşf, ilham ve rüya yoluyla Hz. Muhammed’den hadis alınılabileceğini, Yüce Allah ile aracısız görüşülebileceğini, O’ndan vahiy alınabileceğini her yerde söylüyor, yazıyor, savunuyor; sonra da kalkıp bu tür mesnetsiz şeyleri kullanarak insanları kandıran, sinsi emellerine alet eden, uluslararası güçlere “hizmet” eden adamların yaptıklarından şikâyet ediyor. Oysa bu yanlış bilgileri savunan, söz konusu hainin/ hainlerin eline koz veren ve milleti yönlendiren kendisi ve şürekâsı (ortakları/ yandaşları) değil midir?

Ancak keşf, ilham ve rüya yoluyla Yüce Allah ve Hz. Peygamber’den bilgi alındığı iddiasının temellerinin çürük olduğunu, Kur’ân-ı Kerîm’de böyle şeylerin olmadığını, sufîlerin bu gibi konuları İslâm’a sokuşturmaya çalıştığını, amaçlarının etraflarına taraftar toplamak olduğunu, bunların birtakım şarlatanlar/ uyanıklar olduğunu haykıranların ciddi delillerini görmek istemiyor ve bu gerçeği bir türlü kabule yanaşmıyor. Üstelik bu doğruları savunanları da; “Siz bunu anlamazsınız, avam bunu hiç anlamaz, ancak havas ve havassu’l-havas anlar, sizi gidi sünnet düşmanları, sizi gidi hadis düşmanları, sizi gidi tasavvuf düşmanları, size asla güvenmiyoruz!” diyerek yaftalıyor. Öyleyse bu büyük bir akıl tutulması, büyük bir basiretsizlik, büyük bir terbiyesizlik ve büyük bir beyinsizlik değilse nedir?

Aynı şekilde Hz. Peygamber’in rüyada görülebileceğini, şeytanın onun suretine asla giremeyeceğini her yerde söylüyor, yazıyor, anlatıyor, savunuyor; sonra da kalkıp onu rüyasında gördüğünü, kendisine talimatlar verdiğini, beklenen mehdînin kendisi olduğunu söyleyen hoca müsveddelerinin/ sahte şeyhlerin/ mürşid-i nâkısların peşinden giden zavallıların/ sefihlerin yaptıklarından şikâyet ediyor. Oysa bu görüşü savunan ve milleti yanlış bilgilendiren bizzat kendisi değil midir?

Ancak bir kimsenin hayatında hiç görmediği birisini rüyada görmesinin mümkün olamayacağını, Hz. Muhammed’i ancak ve ancak sahâbe veya yaşadığı çağda onu tanıyanların görebileceğini, onların haricilerindekilerin Hz. Muhammed’i rüyada gördükleri iddiasının zan olduğunu, “zannın hiçbir zaman gerçeğin yerini tutamayacağını (Yûnus, 10/36)”, rüyada görülen şahısların genellikle bu kimselerin şeyhlerine/ hocalarına/ mürşitlerine benzediğini, Hz. Peygamber’i rüyada gördüğü iddiasının mesnetsiz/ sübjektif/ indî mütalaalar olduğunu, konuyla ilgili bütün rivayetlerin Kur’ân ve sahih sünnet’in ilkeleriyle çeliştiğini, Kur’ânî hiçbir dayanağının bulunmadığını söyleyenlerin sağlam delillerini görmek/ duymak/ anlamak istemiyor; bunu kabul etmiyor ve bunu savunanları da “sünnet düşmanı, hadis düşmanı, Kur’ân Müslümanı!” diyerek itibarsızlaştırıyor. Bu ne büyük bir akıl tutulmasıdır! Bu ne büyük bir basiretsizliktir! Bu ne büyük bir beyinsizliktir! Bu ne büyük bir vicdansızlıktır! Bu ne büyük bir ahmaklıktır!

Dolayısıyla sağlam dinî delilleri görmek istemeyerek şeyhlerini/ imamlarını/ hocalarını “takdir etmeyi bırakıp kutsamaya” başlayanların böyle bir yanlışa düşmelerine neden olanlar da yaşanan bütün felaketlerde pay ve sorumluluk sahibidir.

Zira İslâm’a göre peygamberler dâhil olmak üzere sıddıklar, şehitler, sâlihler, velîler, hatta melekler kutsallığın mahiyetini oluşturan “yaratılmışlık üstü ve aşkın” özelliği taşımazlar. Bir müslümanın İslâm’ın bu temel ilkesini çiğnemesi asla düşünülemez. Ancak “yaratılmışlık üstü ve aşkınlık” niteliği nispet etmemek şartıyla “çok saygı gösterilen” anlamında Yüce Allah’tan başka varlıklar için kutsal kavramı kullanılabilir. Bununla birlikte kutsiyetin mecazî manada da olsa “insana izafe edilmesi” onda yaratılmışlık üstü bazı güç veya özelliklerin mevcudiyetini akla getireceğinden sakıncalıdır.

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, bazı özel zamanlara, eşyaya ve mekânlara kutsallık atfetmiş olmasına rağmen “din büyüklerinin ilâhî güçle temas kurdukları gerekçesiyle kutsallaştırılmasını” doğru bulmamış, buna şiddetle karşı çıkmış (Tevbe, 9/30-31) ve insanların birbirlerini Tanrı edinmelerini de şirk olarak değerlendirmiştir (Âl-i İmrân, 3/64). Bu bakımdan Şia’nın imamlarını, Sünnî’lerin bir kısmının da “din âlimi ve tarikat önderlerini aşırı derecede yüceltmeleri ve onlara bir tür kutsallık atfetmeleri” kesinlikle doğru değildir.

İtikâdî ve fıkhî mezheplerin önde gelen âlimlerinin çok defa hatasız kabul edilmeleri, görüşlerinin eleştirilmeksizin isabetli bulunması, vefat etmiş şeyhler hakkında kutsiyetle irtibatlı ifadelerin kullanılması ve kendilerinden medet umularak kabirlerine veya türbelerine gidilmesi, bu yerlere mabetlere benzer tarzda bir ilgi ve alakanın gösterilmesi asla uygun değildir.

Görüldüğü üzere hem Yüce Allah hem de Hz. Muhammed; rahiplere, papazlara, hahamlara, keşişlere, azizlere, velilere (!!!) “kutsallık atfeden ve onları tanrılaştıran” sapık inanç ve davranışları kesin bir dille reddetmiş, Ehl-i kitab’ın içine düştüğü yanlışa düşmemeleri konusunda müslümanları uyarmıştır (Zümer, 39/3). Ancak bütün bu ikazlara rağmen müslümanlardan bazılarının da aynı yanlışa düştüğü, sevdikleri din adamlarını aşırı derecede yücelttiği ve “sözlerini tartışmasız emir telakkî ettiği” görülmektedir (Mü’minûn, 23/53). Oysa İslâm’da kutsanan şeyin “esrarengizlikle birlikte yüceltilerek akıl üstü ve tartışma dışı bırakılması” tarzında bir kutsama anlayışı asla söz konusu değildir.

Bu itibarla, daha önceki insanların yaptığı gibi Câhiliye dönemi müşrikleri de “duyularla algılanamayan soyut bir varlığa doğrudan yönelmenin imkânsız olduğunu” düşünerek tanrıları adına taşlardan putlar yapmış, tanrılarının bu heykellere hulûl/ tecellî ettiklerine inanmış (Nisâ, 4/117), onları dokunulmaz kabul etmiş, bu aracıların kendilerini ilahlarına daha da yaklaştıracağını zannetmiş ve nihayetinde de şirke saplanmışlardır.

Nitekim Câhiliye dönemi Arap Yarımadası’nda yaşayan “putperestler”, her şeyi yoktan var eden ve rızıklandıran üstün bir Yaratıcı’nın varlığına inandıkları halde (Mü’minûn, 23/84-89; Ankebût, 29/61, 63; Zuhruf, 43/87), duyularla algılanamayan O soyut varlığa doğrudan yönelmenin imkânsız olduğuna, ancak birtakım aracılar vasıtasıyla O’na ulaşılabileceğine, dua edilebileceğine ve O’ndan yardım istenilebileceğine inanmışlardır. Onlar, sosyal mevkîlerinden dolayı “din adamlarını, kabile reislerini ve varlıklı kimseleri” Allah Teâlâ’ya daha yakın kabul etmiş, bu gibi kimselerin aracılık yapma yetkisine sahip “ikinci dereceden ilahlar” (Zümer, 39/3, 43-44; Yunûs, 10/18) olduklarını düşünmüşlerdir. Ayrıca onlar, tanrıları adına taşlardan heykeller yapmış, tanrılarının bu heykellere hulûl ettiklerini düşünmüş, putlara tapınmanın kendilerini ilahlarına daha da yaklaştıracağına inanmış ve böylece şirke bulaşmışlardır.

Sonuç olarak, çürük dinî bilgileri sanki sağlam dini bilgilermiş gibi halka anlatan, insanların zihninde sahte/ yanlış bir kutsal algısının oluşumuna neden olan, dinin bir yorumunu (ictihad) din zannederek ona körü körüne bağlanan, hadis görünümlü masal, hikâye, mitoloji, İsrâiliyat ve Mesihiyat’ı savunarak Hz. Muhammed’e iftira attığını dahi fark etmekten aciz olan, müslümanları Allah ile aldatanların ellerine kozlar veren, sonra da ortaya çıkan felaketlerden/ musibetlerden/ kanlı hâdiselerden şikâyetçi olanlar ya samimi değildir ya cahillerin ta kendileridir. Böylelerinin ve onların peşlerinden gidenlerin ağlamaya ve sızlamaya asla hakları yoktur. Yapmaları gereken; “müslümanları sağlam dini bilgilerle buluşturmak ve şarlatanların/ hoca müsveddelerinin foyalarını meydana çıkartmak” için Kur’ân’ı, sahih sünnet’i, aklı, bilimi ve tarihi gerçekleri savunanların söylemlerini daha güçlü bir şekilde ortaya koymalarına imkân tanımak, onların doğrularını sahiplenmek ve diğer çürük görüşleri ademe (yokluk) mahkûm etmektir. Aksi halde belanın birinden kurtulurken diğerine düşülmesi kaçınılmaz olacaktır. Çünkü göz olanı görürken, akıl gözü ise olacakları görür ve gereken tedbirleri zamanında alır. Dolayısıyla sorunların kaynağına inmeyenlerin, kendi zihin dünyalarında köklü bir değişim ve dönüşüm başlatmayanların, bataklıkları kurutmayanların “sivrisineklerden şikâyet etmeye” asla hakları yoktur. (22.07.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi



2824 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Yetki Varsa Hesap da Vardır! - 28/12/2019
Yetki Varsa Hesap da Vardır!
Secde Ne Anlama Gelmektedir? - 28/12/2019
Secde Ne Anlama Gelmektedir?
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Baba” ile “Biyolojik Baba” Arasındaki Fark
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük - 28/12/2019
Kuraklık, İsraf ve Şükürsüzlük
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.134832.2635
Euro34.937735.0777
Saat